Egg&Burger Nişantaşı

Çığ gibi büyüyen gurme burger trendini sonuna kadar destekliyoruz.
Dolayısla Grupanya da "İstanbul'un en iyi burgerlarından birini yemeye hazır mısınız?" sorusunu görünce EVET cevabını yapıştırıyo, "Nişantaşı Egg & Burger'da dilediğiniz 180 gr'lık burger, patates kızartması ve içecek 20 TL yerine 10 TL!" fırsatını havada kapıyoruz.
Burgerleri fazla bekletmemek niyetiyle 2 gün sonra soluğu mekanda alıyoruz. Ufacık tefecik içi dolu fıcıcık Egg&Burger da dekorasyon klasik american burgercisi, kırmızı ve cocacola:) Personel 10 numara tatlı! Burgerler "best burger in town" iddaasında bulunsa yeridir. Çok çok kocaman ve çok çok lezzetli! Mutlaka ki sıklıkla ziyaret edilip yenmeli!YumYum! Bak yine canım çekti:)


TimeOut Eylül 2010 sayısında ballandıra ballandıra anlatmışlar Sota'yı.
Neymiş efendim "cihangirin tıklım tışından gürültüsünden kimine göre yavanlığından ve yapmacıklığından sıkılmış olanlar kulaktan kulağa yaydı … mekanın snobluk ve banal entellikten uzak müdavimleri gül gibi geçiniyor keyiflerine diyecek yok…” muş.
Biz de buna kandık artık başka yerde boğazımızdan bir lokma geçmez dedik, Duygu ve Elif'in ertelenmekten mevsim değiştirmeye yüz tutmuş dogumgünü yemeği vesilesiyle ilk ziyaretimizi gerçekleştirdik mekana.
Deneyimleriz ibretlik:
Kocaman ferah güzel döşenmiş iç mekan, şirin bahçe sıcak atmosfer... Ama birşeylerde terslik var. Yazıda bahsedilen "dünya mutfağı"na ait lezzetlerin nereye saklandığı konusunda meraka düştüğümüz kısıtlı menüden seçtiğimiz her bir yemek için de tek kelimeyle "YOK" diyen ama bir açıklama getirmeyen suratsız ve kılıksız garsona inat oturmaya devam ediyor, en "risksiz" tercihler olarak belirlediğimiz hamburger ve bira tabağı soyluyoruz. Bir 10 dakika sonra oda sıcaklığında servis edilen biralarımızı haliyle iade ediyor yemekleri korku ve pişmanlıkla bekliyoruz. bir 20 dk sonra korktugumuz başımıza geliyor. Yemeklerimiz buzdolabından yeni çıkmış hamburger ekmeği içerisindeki yanık hazır köfte. Bira tabağında ise son bir haftadır değiştirilmediği şüphe götürmez yağda kızarmış patates ve bıçağı değdiğimiz anda içinden fışkıran kanların tabakta bir gölet oluşturduğu tavuk butu.
Garsonu çağırıp durumu anlatıyor ve bunları elbetteki yiyemeyeceğimizi ve gerçekten hayal kırıklığına uğradığımızı söylüyoruz. Ne bir özür ne bir açıklama bir de üzerinde kişi başı 20TL hesap. AFIYET OLSUN!

Çeşme'de bir hafta sonu-Kumrucu Şevki

Sanırım bu konuda söylenebilecek tek bir şey var:
YEDIK!!!

PS: Istanbulda kumru ekmeği fırını açılsın!

Ertesi sabah İzmir'den bizi görmeye gelen arkadaşlarımız Gözde&Ufukla kahvaltı için Dalyan yolundaki Bizim Ev (Sweet Home)'e gidiyoruz .


İçli Köfte, Gözleme, Mantı seçenekleriyle göz dolduran mekan kahvaltısıyla full çekiyor, göz dolduruyor ve keyifli bir kahvaltı için gereken her şeyi sunuyor.
Bol kepçeden hazırlanmış kahvaltımız bir anda masayı kaplıyor; reçeller, tahin pekmez, bal; beyaz, kaşar, örgü peynir, tazecik mis gibi domates salatalık çıtır çıtır bahçe biberi, mis çay mis limonata:) Neredeyse Istanbul'daki birçok alternatifin yarı fiyatına!
          Tek arzum; Ah bir de biraz daha esse şu bahçe!O zaman deymeyin keyfimize...

Sevgili arkadaşlarımız Gözde&Gürhan çiftinin düğünü vesilesiyle bu bugulu yaz haftasonlarından biri de Çeşme'de şenlenmiş bulunuyor. Cuma gününün hafta sonuna katık edilişiyle meydana gelen "long weekend" de gezi öncesi David'in (Halegua) bizim için hazırlamış olduğu "Çeşme'de gezme, yeme ve içme hakkında her şey" konulu e-mail rotamızı belirliyor. Doğruyu söylemek gerekirse önümüzde gidilecek çok yer ve yenilecek çok şey var, ancak zaman dar. Hal böyle olunca tercihler bilindik ancak mutlaka uğranması gerekenler oluyor. Bilindik demem yanlış anlaşılmasın; zira biz pek yol iz bilemedik. Çeşme semalarında sıklıkla kaybedilen yolları Ovimaps'in kafi gelmediği noktada yine David'den canlı Tomtom hizmetiyle buluverdik:)


Ilk durak; uzzun Istanbul-Izmir uçuşu ve Izmir-Çeşme otobanındaki zorlu yolculuğun ardından tatilimize hakettiğimiz başlangıcı yapmak üzere bir Çeşme Klasiği Dost Pide'nin Ilıca şubesi.

Mekan öğle saatinde nefes almayı zorlaştıran sıcağa rağmen lezzet avcısı tatilcileri mıknatıs gibi çekmiş durumda. Bizim için de 35 yıllık tecrübenin mideyle buluşma zamanı...  Menüde uzun pide ve pizza listesini takip eden lahmacun, döner, köfte seçenekleri de mevcut. Ama tercih elbetteki belli. Erhan pidenin klasiği kuşbaşı kaşarlıdan sonra her daim 2. favori kıymalı yumurtalı ve peynirli yumurtalı ile yarımşardan özgün bir bütün oluştururken bense yan masada salata yemekte olan ince uzun ablanın üzerinden gözlerimi süzmek ve biraz sonra içinde endam edeceğim bikiniyi aklımdan silmek suretiyle beyaz peynir ıspanaklıdan yana kullanıyorum tercihimi. Nazik ve eli çabuk garsonların ilgi ve alakasını sömürüyor, pideler öncesinde gelen roka domates ve şişe Eker ayrandan 2şer tane götürüyoruz.


Ardından fırından yeni çıkmış ince çıtır çıtır hamur içinde bol malzemeli pideler geliyor önümüze. Porsiyonlar büyük, fiyatlar makul, lezzet 10 numara. 

Beşiktaş'ta bir akşam

Bir yaz akşamı, hafta içi iş çıkışı Beşiktaş'a gidiyoruz. Maksat günlerdir sayıklamakta olduğum Sütlü Nuriyeleri sonunda mideye indirmek. Dolayısıyla istikamet doğruca Beşiktaş Çarşı'ya çevriyor ve kapanmadan yakaladığımıza pek bir sevindiğimiz "Kafadaroğlu Gaziantep Baklava Börek"den dünyanın en sütlü, en hafif, en lezzetli ve en baş döndürücü, eşsiz Sütlü Nuriye'sinden yarım kilo paketletiyoruz.



Oracıkta götürmek isterdik ama tatlı öncesi akşam yemeği faslını geçmemiz gerekiyor. Bunun için her daim yenir, vazgeçilmez, olmazsa olmaz adres balık pazarının karşı sokağında bulunan Beşiktaş Köftecisi. Köfterler bitmeden yetişiyor, bir bucuk ağırlıklı siparişimizi veriyoruz; yanına salata ve piyazımızı da unutmuyoruz. Kömürde pişmiş inegöl usulü köfteler az yeşillik ve acı biber sosuyla demir tabağında az sonra masamızda, hemen ardından da midemizdeki yerini alıyor. 
Mekan sıkı Beşiktaşlı ve içerisi Beşiktaş poster, flama, arma, forma, fotograflarıyla dolu haliyle. Holigan dürtüleri bir kenara bırakıp gitmek gerek:) 
Balık pazarının arkasında minik bir çayhanede bastırsın diye bir çay molasının ardından Barbaros üzerindeki "Roma Dondurmacı"sına da gelmişken bir uğramak lazım diyoruz:) Fotoğrafta kağıt helva arası karamel, vişne ve limonu afiyetle götüren Erhan'ı görüyoruz:
Endişeye gerek yok eve geri dönünce Sütlü Nuriyelerimiz küsmesin diye onları da yiyoruz. Bu sıcakta bu performansa biz de şaşıp kalıyoruz....

Ed's Easy Diner

İşte Londra'da tadalım listemizin 1 numarası...
Hamburger heryerde var bu mudur listenin 1 numarası diyenlere bizzat Ed'den geliyor cevap:
Bir müzikal çıkışı oldukça aç olan karındarımızı hızlı ve keyifli bir şekilde doyurmak maksatlı arayışımız sırasında Soho'da karşılaşıyoruz Ed'in mekanıyla. Yuvarlak bir barın etrafına oturmuş insanlar pek tabiki hamburger yiyip bira içiyor. Barın üzerindeki eski ufak müzik kutuları artık çalışmıyor ama mekanın atmosferini tamamlıyor, zira bu sırada 70 lerin Amerikasında ezgiler dinliyoruz. 


Hamburgerin yanında coslow patates ve soğan halkaları da geliyor isterseniz. Birer cheesburger istiyoruz. Cheeseburgerin peynirini de biz şeçiyoruz.Soğan halkaları günün sonunda yanmış yağın kurbanı olmuş, ancak coslow oldukça başarılı. Hamburgere gelince; herkesin fikri aynı: uzun zamandır bu kadar lezzetli bir burger yememiştik!

Bir takım arkadaşların önündeki sırayı beklemeye üşenip tadmadan gelerek hayatlarındaki en büyük pişmanlığı yaşadıkları Amerikan stil kek ve özellikle cupcake cenneti The Hummingbird Bakery'yi,  Londra'da mutlaka uğranması gereken 2 numaralı lezzet durağı ilan ediyoruz. Tamamen doğal malzemelerle, katkı maddesi olmaksızın ve hergün taze olarak üretilen bu minik, renkli, sevimli, davetkar ve hatta çıldırtıcı şeker şeyler dükkana girdiğiniz anda gözünüzü döndürüyor. 
6 çeşit+günün sipesiyali cupcake ve bir o kadar kek arasından müşterileri arasında tüm zamanların favorisi olan özel tarifi burada açıklayamadığımız "Red Velvet Cupcake" bizim de ilk tercihimiz. Hafif çikolatalı, kırmızı ve vanilyalı kekin üzeri peynir kreması ile süslenmiş. Tadına gelince, sanırım surat ifadelerimiz bu hazzı sözlerden daha iyi anlatacak:

 

I love LONDON!

5 günlük bu seyahatin en güzel yanı yemekleriydi diyemiyorum söz konusu gezi rotası Londra olunca. Londra'da enfes yemekler yemek, yapabileceğiniz muhteşem şeylerden sadece biri ve rakipleri alışveriş, müzikaller, parklar, pazarlar... olunca, yemekler diğer seçeneklerden daha üstün olamıyor. Ancak rotanızın her noktasında yola devam etmek için sizi cesaretlendiren bir lezzet durağı bulmak mümkün.

Örneklerle anlatmak gerekirse; siz de bir bahar günü şehri ziyaret etmişseniz ve şehrin 1 numaralı sembolü olabilecek, insan zekasının iphone dan önce yarattığı en muhteşem icat olan metro teknolojisinin varabileceği son noktada hala yürümeyi tercih ediyorsanız bizim gibi Tower Bride'den Westminster Bridge'e kadar Themes Nehri boyunca yürür ve aşağıdaki lezzetlerle karşılaşırsınız.
London Bride'de burnunuza enfes tatlı bir koku gelir, Kokunun kaynağı kesinlikle sokak satıcılarının ufak tezgahlarda şekerle kavurdukları fıstıklardan gelmektedir. 2£luk bir kesekağıdı 3 kişinin günlük tatlı ihtiyacını karşılayabilir. Az ilerde bir tezgahta 7£'a 6 adet midyeyi mideye indirerek İngiltere'nin deniz mahsülü kültürüyle ilk tanışıklığınızı gerçekleştirebilirsiniz.
                                                        

Yürüyüş biraz uzun sürer ve yola devam etmek için benzin almak gerekir. Beklenen an yani İngiliz biralarıyla buluşma zamanı gelmiştir. Kanımca ideal duraklardan biri Themes kıyısına konuçlanmış FOUNDERS ARM RIVERSIDE PUB & DINING olabilir. Oldukça kalabalık olan mekanada dışarıyı boşver içeride bile yer bulamama olasılığını yüksektir. Ama bizim kadar şanslıysanız Themes'a karşı koyu renkli biranızla hasret gidermek ve yanında İngiliz usulü kalın ve baharatlı patetesleri götürmek ayrı bir zevktir..

Bir TURIST için aksamüstü molasını çok uzatmamak ve yola devam etmek gerekir. Yolun sonu sizi Piccadilly Circus'a ve tam olarak China Town'a götürecektir. Birbirine oldukça benzeyen çin yemeği noktaları içerisinde GOLDEN DRAGON'un iyi bir tercih olacağı tecrübeyle sabittir. Ancak mutlakaki bir 20 dk beklemek gerekir. Sonrası için tavsiyemiz açlıktan ne kadar gözünüz dönmüş olsa da nefsinizi kontrol etmeniz ve porsiyonların açıkça 2 kişilik olduğunu göz önünde bulundurmanız yönündedir. Herhalukarda seçkide ördek bulunmalıdır, zira lezzeti benim gibi bir ot obur tarafından bile bizzat test edilip onaylanmıştır.
                              


Bu zengin yemeğe 1 şişe house wine eşlik edebilir. Zaten local üretim olamadığından, İngiltere'den bekleyebileceğiniz kalitenin üzerindedir :)
Yemek sefası sona erdiğinde Londra gecelerine doğru ilerlerken uğranması gereken adreslerden biri Bar Kick'tir. Adından da anlaşılabileceği üzere futbol konseptli olan mekanda aperatif bir akşam yemeği de yenilebileceği gibi, hastası olduğumuz langırt turnuvalarına katılmak ya da bira&kokteyl hüpleterek tezahürat yapmak serbesttir.. 

                                            
Gecenin bu noktada bitmeyeceğini tezahür etmek çok da zor değil. Hal böyle olunca ertesi güne sağlam bir kahvaltıyla başlamak gerekir. Seçenekleriniz şehrin dört bir yanını kuşatmış PRET A MENGER zincirinden 3-4£ luk bir soğuk sandiviç ya da aynı paraya herhangi bir pub ya da kaferteyada yiyebileceğiniz Classic English Breakfast olabilir. English Breakfast'ın vejeteryan versiyonu bile bir kahvaltı için fazla "ağır" bulunabilir. Ancak itiraf edilmesi gereken şey şudur ki; memleketin mantarları ŞAHANE dir!
                                                   
Hyde Park' da hava muhalefeti doğrultusunda bir yürüyüş, yatış ya da yağmurdan kaçış sırası ya da sonrası öğle yemeği ya da kahve&kek için gölün köşesine kurulmuş SERPENTINE BAR & KITCHEN a uğramak gerekir. Yemek vaktiyse mutlaka taş fırından pizza; şimdi değil daha sonra diyorsanız kahve ile muffins&cakes&cookies arasından tecih sizin...
Londra'da aksam yemeklerinden en az biri mutlaka ki bir PUB'da yenmelidir. Popüler tercih bol patates kızartması eşliğinde FISH&CHIPS, Sosis, ya da British Meat Pies'den biri çok da matah olmasa da yerel yemek diye hüpletilir. Aynı esnada bir bardak Guinness ile hasret giderilmelidir. Aranan, bulunamayan, özlenen bu tad dönüş yolunda bir bavulu dolduracak ve Istanbul'da bir haftasonunu şenlendirecektir....
 


Bir başka popüler, kolay ve güvenilir tercih yine 2 adımda bir rastlanılabilecek PIZZA EXPRESS restaurantlarından biri olabilir. Bu local zincir alışılmış pizza zincirlerinden farklı olarak "take away" yerine restoran tüketimini odaklanmış, dolayısıyla oldukça şık, sıcak ve sevimli dükkanlar açmış. Oldukça nazik garsonları ve genel atmosfer size oldukça nezih bir restaurantta olduğunuzu hissettiriyor ama bir o kadar da günlük ve rahat. Asıl konumuz olan Pizza'lara gelince... 

Oldukça yağlı (üzerine kağıt peçete basma isteğinize mani olamıyorsunuz), malzemelerin lezzetini alamadığınız ve son derece sarmısaklı! Bu doğrultuda, misal Nothing Hill civarındaysanız Pembridge Road girişindeki şirin ve davetkar vitrinini gözden kaçıramayacağınız ARANCINA'yı deneyebilirsiniz. 


Kapadokya / Ürgüp

Meşur kapadokya şaraplarının genel olarak sirkeden hallice olduğunu bizzat yerinde gözlemledik. Ancak odadaki vodka stoklarının tükendiği bir gece Ürgüp'ün, çevre illerin gençlerini cezbeden çılgın gece hayatını oluşturan müzikhollerinde sabaha kadar dansetmek yerine daha sakin bir akşam geçirme maksadıyla biryerlerde bir kaç kadeh şarap içmek üzere arayışa geçtik. Kapadokya'da şarap satılan bolca yer olmasına karşın içebileceğiniz pek de bir yer olmadığını anlamamız için çarşıyı kabaca bir dolanmak yeterliydi. Ancak Ürgüp'ün ara sokaklarında umutsuz ama ısrarlı araştırma ve soruşturmalarımız bizi "hem manzarası güzel hem de bir şeyler içebileceğimiz" PANAROMA KAFE' ye yönlendirdi. Mekanı bulduğumuzda sahibi Ismail Abi az önce Avustralyalı misafirlerini uğurlamış tam da dükkanı kapatmak üzereydi. Yinede bizi hemen içeri buyur etti. Menüyü elimize aldığımızda otelin açık büfesinde yediklerimiz için çoktan pişman olmuştuk. Ancak saat itibariyle İsmail abinin bize açtığı kırmızı şarabı yudumlamak, ve hoş sohbetine doymak dışında yapılabilecek bir şey yoktu. 
İsmail abi Ürgüplü, şu an restoranı olan evde doğup büyümüş. Birkaç yıl önce evin üst katını ve Ürgüp'e tepeden bakan geniş terasını restorana çevirmiş. Hayli zayıf Kapadokya mutfağına meydan okuyan zengin menüsündeki ev yapımı lezzetleri, her bir ziyaretçisine gösterdiğine kuşku olmayan özel ilgi ve neşesi ile bu lezzetlere ve bu misafirperverliğe hayran ağırlıklı yabancı misafirler edinmiş, trip advisor, lonely planet, petit fute de harika yorumlarlar ve çok yüksek puanlarla tavsiye edilmiş.
Ahşap ve bölgeye özgü taş doku, salaş ama doğal ve sıcak atmosferi pekiştirmiş.
İsmail abi terasa da kök boyayla Kapadokya'yı ve bizim gibi mutlu ziyaretçilerini anlatan bir duvar resmi çizdirmiş. Soğuk yüzünden terasta oturamıyor ama resmin önünde hatıra fotoğrafımızı çektirmeyi ihmal etmiyoruz.

Panorama Kafe'yi, bir gün tekrar bölgeye tekrar gidilmesini gerektirecek yegane sebep ve Ürgüp'teki altın adres olarak bu bloga not ediyor, lezzetlerini de bir bir tadıp yazacağımız günleri iple çekiyoruz.

Kültür gezilerinin en klasiği...Güzel yurdumun mutlak görülesi tarih ve coğrafya harmanı incisi. 
Gel görki bir tur şirketi eşliğinde gidilmesi kuvvetle muhtemel, gözleri bayram ettiren bu yolculukta midelerin hüsrana uğraması kaçınılması zor bir hadise. Sadece o tur şirketinin Istanbul'dan kaldırdığı 13 otobüsten birindeyseniz, ve bölge sınırlarına girer girmez her bir şirketin de bir o kadar otobüsle akın ettiğini fatkettiyseniz durumun rehavetini anlar ve yemek stoklarının tükenmekte ve pek tabi servis kalitesinin deniz seviyesine inmekte olduğunu üzülerek öngörebilirsiniz. Zira bu kadar insanı sığdırıp 1 saat içinde doyurabileceğiniz tesis bir otobüs mola tesisinden çok da farklı olamayacaktır. Ancak sorun sadece bunla sınırlı değildir. Anadolu'nun göbeğinde medeniyetlere beşik olmuş bu topraklarda yemek kültürünün izleri vardıysa da gün gelmiş tarih olmuş anlaşılan. Gidebileceğiniz en iyi restoranlardan biri muhtemelen Avanos bölgesindeki Uranos Sarıkaya restoran olacaktır. Bir kayanın içine oyulmuş yıldız şeklinde bir ana salonu bulunan 350 kişi kapasiteli restoranda otantik bir hava hakim onda kuşku yok. Yıldızın göbeğinden yükselen kanun solo da atmosferi kuvvetlendiriyor.

15 TL lik fiks menü içerisinde sırayla çorba, kuru fasülye ve şef aşçının masaya özel şovuyla sunulan yöresel yemek çömlek kebabı, tatlı ya da meyve seçenekleri mevcut; oldukça geniş ve uzun günün ortasında enerjinizi yerine getirecek bir seçki. Lezzetli mercümek çorbasının ve pastırmalı kuru fasülyenin sorunu soğuk olmaları. Bu daha hızlı höpürdetebilmemiz için bir taktik de olabilir tabi. 
 Hemen ardından aşçı amca masanın başına gelip kırıyor çömleği vakit kaybetmeden. 
 Çömlek kebabı bol patlıcanlı ve patatesli, az etli; yanında beyaz pilavla tabakta şık, ağızda lezzetli, midede doyurucu bir etki yaratıyor. Tatlı seçenekleği baklava meyve seçeneği portakal:) Çaylarsa şirketten değil ekstradan... 
Uranos Sarıkaya çok güzel olacakmış ama olamamış bir restoran olarak bu blogda yerini alıyor..


Barınak, Rumeli Feneri

Bahar...
Gazetelerde, dergilerde, Tv de sürekli ondan bahsediyorlar. Benim kapıdan kafayı çıkarttığımda gördüğüm iki şey var: bir an güneş içimi ısıtan, bir an bir gölge titrememe sebep olan. Bu sene bahar böyle bir bahar. Bu bahar, şu enfes cumartesinin son 1,5 senenin en popüler ve tabi tüm zamanların en sevilen çiftlerinden Elif&Cihan'la geçtiği bir bahar.

Her daim günün yarısının uyuyarak geçirildiği bir cumartesi öğleden sonrası Beyoğlu'nda buluşulur. 2 boyunda Canon'lar Tünel'den Karaköy istikametine "photo walking" başlar. Bu kısımda yemekle ilgili anlatılabilecekler sağlı sollu enerji büfelerden içilebilecek "1-2-3 liraya ne istersen onun suyular" ve mutlak "bir dilim ananas". Özel bir tercih tok. Yolun hangi noktasında susadıysanız, şekeriniz düştüyse imdadınıza yetişecek bir büfe mevcut.
 

Bu kısmı hızlı geçmekte yarar var zira önemli olan hadise cumartesi akşam yemeği.
İşte bu noktada bitmek üzere olan balık mevsimini yakalamak için, daha önce defalarca gidilmiş olmasına rağmen her seferinde atlanan bu blog a konu etmek maksatlı fotograf çekimi için, gün yüzüyle görülesi manzarası için ve enfes mezeleri, salataları, balıkları için istikamet Rumeli Feneri. Gün yüzüyle dediysek de Taksim'den Rumeli Feneri'ne cumartesi trafiğinde yol neredeyse 1,5 saat sürüyor, Sarıyer'de bir mola verip pidemi yesek (ki bu pide mevzusuna da yakında değineceğiz) diye bile düşünülüyor, neyseki yolun sonuna günbatımı vaktinde varılıyor.

Bu vakitte fenerden karadenizin cumartesiye vedasını izlemek insana açlığını unutturuyor. Tabi bir süreliğine. Balıkçılar çoktan geri dönmüş az yukardaki ufak kahvede çaylarını yudumlarken tekneler uykuya dalıyor. Bu dörtlü batan güneşten sonra donan havaya inat tshirtleriyle şömine başında mezelerle başbaşa kalıyor.

Barınak klasik salaş balık lokantası, ekip, dekorasyon, Istanbul'dan çok uzakta ve sonsuza kadar sürecek bir yemek sunuyor..(sanırım hafta içi Koç Üniversitelilerin işgaline uğruyor)
Başlangıç için mezeler...

Her biri seçilesi meze tepsisinden bizim seçkimiz pilaki, deniz börülcesi, patlıcan ezme, lakerdanın yerini tutacak ekşisinden bir balık mezesi, elbet beyaz peynir, yanında da peynirli salata, 2 tane, tamam 4 kişilik büyük bi tane, ve sonra 4 kişilik büyük bir tane 
daha:)
 
İçecek seçimi, bir Yeşil Efe ya da bir İzmir şarabı açtırmak arasında keyifli bir gitgel. Ardından ara sıcaklar; paçanga, kalamar ızgara, midye tava. Bu noktada ana yemeğe yer kalmama tehlikesi yüksek ve çoğu kez başımıza gelen bir durum. Bu kez erkeklerimiz Tekir ve çupra tercihleriyle mideleri iyice dolduruyorlar. Balıkçı kasabası olunca balıklar ve herşey tazecik, burada yemeyeceksen benim gibi hiç yemeyeceksin... Peki nerde onların fotoğrafları; hüpletirken unuttuk...:(
Ama her daim yer ayırmak gereken hiçbirşeye değişilmez lezzet "fırında tahin helvası" ve bir de "sufle" üstüne oh patladık...

Park sorunu yok, lezzet hizmet fiyat dengesi makul, gitmeye üşenmeyin, çok mutlu döneceksiniz!

Baja, Çukurcuma

Time Out'ta geçen ay ilgili yazıyı okuduğumuzdan beri aklımızdaydı Baja yı bir denemek. Geçen haftasonu Sevgili Elif&Cihan ikilisiyle sinema sonrası geç bir cumartesi aksam yemeği için aç bilaç Cihangir/ Çukurcuma semalarına dogru hareket ediyoruz. Mekanı bulmakta biraz zorlandığımızı söylesek yalan olmaz. Ancak 3-5 kez aramamıza rağmen bir türlü tarif edememelerinin de bunda etkisi yok değil. 

Uffacık (max 20 kişilik), renkli sevimli bir mekan. Çukurcuma'da komşu bir eskiciden alınmış küçüklüğümüzde hepimizin evinde mutlaka olan kadife kaplı,büyük zımbalı, oymalı kakmalı tahta sandalyeler, masalar, 10 kişilik bir doğum günü grubu ve 4 kişilik bir turist grubu tarafından işgal halinde. Neyse ki Rezervasyonumuz var, biraz gecikmiş olsak da masamız bizi bekliyor:) 
Çok beklemediğimiz şekilde bir aile işletmesi Baja, Ailenin kızı ve oglu sipariş alıyor servis yapıyor, baba siparişler takip ediyor, Teyzeler içeride yemekleri hazırlıyor, anne de halkla ilişki kuruyor(GİBİ GELDİ BİZE)...
Menu geniş; başlangıçlar, salatalar, buritolar ve "şehrin en iyisi" yakıştırmasıyla pek çeşitli burgerler, ana yemek köfte, bonfileler...
 Erkeklerimiz Burgerleri test edip onaylıyor, Ben tavuklu bir burritto söylüyorum en baharatlı en soslusundan, Elif salata dan zorla uzaklaşarak Izgara Şinitzel söylüyor: burada Izgara kilit kelime oluyor. 
Kısa bir süre sonra gördüğüm en ince ve en "light" Şinitzel patates püresi ve ızgara sebzelerle Elif'in önüne konuyor:

Ardından benim burrittom:
veeee; görünüşüyle göz, kocaman köftesiyle kocaman karınları doyuran 
Gogonzola ve Bacon-Cheddar burgerler:

Içki konusunda yorum yok.Ufak menülerinde margaritalar ve iddaalı olduklarını söyledikleri Mojitoları var. Denemedim bilemem. Kadeh Şarap mevcut ancak bir şişe şarap söylesek deyince masamızla ilgilenen ailenin oğlu, ıkınıp sıkılıyor. Yok diyor, olsa da çok pahalı olur gibi bir şeyler geveliyor. Bu kısma cok anlam veremiyoruz, halbuki bir ev şarapları olsa pek hoş olurdu deyip geçiyoruz... 
Baja'yı sizlere de tavsiye ediyoruz...

Çiya Sofrası

Bizim gibi burada çalışan burada oturan, "karşı tarafa" başka bir şehir gözüyle bakan Avrupa yakalıları Kadıköy'e geçirmek için yeterli bahane; Çiya'da bir akşam yemeği!
Kadıköy balıkçılar çarşısında yolun bir tarafında lahmacunu ve kebabıyla meşhur Çiya Kebap restoranı diğer tarafında isimleri ve lezzetleriyle alışkın olmadığımız ama bir kez tadlarına vardı mı özlemeden, Çiya'ya gidip yine yeni yeniden yemeden duramadığımız Balkan, Kafkas, Arap mutfaklarından bir dizi yöresel yemek sunan Çiya Sofrası.


Kelledos, Firik Pilavı, Pirpirim Aşı, Isırganlı Mısır Çorbası, Lahmi Kiraz (!), Kuru patlıcan Dolması(!) ve onlarca salata, çorba, pilav, etli & etsiz tüm yemekler isimleri ve lezzetleriyle her biri nevişahsına münhasır birer deneyim. Tercih sokakta oturmak; kah gelen geçeni izlemek kah çapraz masada tokuşturulan rakı kadehlerini dinlemek; balıkçılar çarşısının yoğunluğunda sakin bir akşam geçirmek.

Bakır tabaklarda servis edilen farklı yemeklerle donatılıyor masa her seferinde. Zira menudeki çorba seçenekleri bile 150 ye varıyor. Dolayısıyla her ziyaretinizde o günün menusundeki farklı lezzetler tadma imkanı buluyorsunuz. Ama hiçbirinde kuru patlıcan dolması eksik olmuyor menuden ve soframızdan :)
Bu lezzetli yemeklerin ardından malesef ki ağzınızı tadlandırmanız pek mümkün olmuyor. Evet tıka basa yemiş olmanında etkisi var ama domates, zeytin, ceviz gibi recel kılıklı tatlı secenekleri de cok iştahımızı kabartmıyor. Ama hala bir künefe seçeneği mevcut:)