Paris, I love You!

Uzun, derken net olarak bir senelik, bir aradan sonra birikmiş yeme içme deneyimlerimizle yeniden nasıl topaç olduğumuzu açıklama derdine düştüm. Topaç olma terimi şu geçirdiğimiz zaman diliminde kocam olma şerefine nail olan Erhan'ın vücudunda vuku bulurken az sonra bahsi geçeceklerin bana pek yaramadığının altını çizmekte fayda var.
İlk macera tarihler Kasım 2010'u gösterdiğinde bayram tatili ve ucuz uçak biletlerini bir araya getirerek Avrupa'nın pek romantik şehri Paris'e gidişimizle başlıyor. Paris'te tahmin edileceği üzere gezilecek ve yenilecek çok yer var. Bu yazı ise Paris'in Michelin yıldızlı restoranlarını es geçse de bütçeleri yormayan (ya da az yoran diyelim) yerel ve orijinal tatlara ait adreslere işaret ediyor.
Otelimizin Montmartre'de bulunması sayesinde Paris'in turistlerden nispeten uzak ve yerliler tarafından her gece itina ile işgal edilen noktalarını bulup çıkarma şansını yakalıyoruz.
Ilk durak ve aslında her gün istikrarla check-in olunan sevilesi mekan Lux Bar. Fransız kardeşlerinizle içli dışlı olup mükellef bir füme et ve peynir tabağı eşliğinde nasıl bu kadar ucuz olduğuna inanamayacağınız Fransız şaraplarını içmek, daldan dala atlasa da eğlendiren bir müzik eşliğinde kendinizi kokteyllere vermek ya da barmenlerle karşılıklı shotları devirmek için mutlak ziyaret noktası.


Her ülkede favori mutfaklarınız İtalyan ve İspanyol ise işte size yine bu civarlarda konumlanmış iki altın adres. İlki Rue Audran'da bulunan İtalyan mutfağının başarılı temsilcisi Ristoranre Al Caratello.Çok kalabalık olmasına rağmen romantik atmosferini koruyabilen bu düşük bütçeli restoranın makarna ve salatalardan oluşan menüsünden mutlaka seçilmesi gereken parça Lazanya! 
Rue Véron'da bulunun Tapas cenneti KEZAKO'da ise sadece Fransızca konuşan garson ve Fransızca menüye rağmen bitişik nizam sıralanmış 6-7 masasından birinde oturan ve İngilizce konuşabilen bir Parizyen yardımıyla sipariş verebilmek mümkün:)
Bölgede sabah kahvaltılarının adresi belli. Enfes hamur işlerinden biriyle güne başlamak için Paris'in bol ödüllü pastanesi Le Grenier A Pain'in önünde baget ekmek sırasındaki Paris'lilerin arasına karışın ve leziz hamur işinizi hemen yanındaki küçük barda kahveniz eşliğinde afiyetle mideye indirin.
Paris'te uzun bir yürüyüş öncesi size enerji ve mutluluk verecek olan dükkan kesinlikle Berko Cupcakes. Tatları ve tasarımlarıyla büyüleyen bu kek cennetinde kendinizi kaybetmenizi hiçbir güç engelleyemez..
Sırada Paris'e giden her ölümlünün yeme listesinde yer alan bir kaç uğrak mekan var. Misal, Chamys Elysees'de kokoş bir yürüyüşün ardından beş çayı için Ladurée'ye uğranmalı, e bu kadar yol gelmişken tanesi 2-3 Euroluk makaronların tadına bakılmalı. 
Akşam yemeği için ya, güzdüz 12.00-14.00 aksam 19.15-22.45 arası açık olan ve löp löp antrikot ile gani gani patates kızarması yiyebileceğiniz L'Entrecote veyahutta Bruksel'in incisi, beyaz şarapta pişirilse de okyanus suyu içmiş hissi uyandıran midyeleri tencere tencere götüreceğiniz Léon de Bruxelles tercih edilmeli.(Şehrin dört bir yanında bir Léon de Bruxelles restoranı bulmak mümkün, üstelik pazar aksamları sınırsız tencere gecesi)
Biraz maceraperest iseniz ve bizim gibi bu mekanı bulacağım diye şehrin diğer ucunu keşfe çıkmaya hazırsanız Paris'teki bu enfes şarap barı sizi de mutlu edecek. Paris'in batısında Rue Théophile-Roussel'da bulunan Le Baron Rouge fıçılar dolusu enfes şarabı çok uygun fiyatlarla  kadeh kadeh tadabileceğiniz ya da şişenizi doldurabileceğiniz bir bar. Mekan bunun ötesinde belli ki müdavimleri için akşam geçerken uğrayıp bir kadeh şarap eşliğinde hoşbeş edip yollarına devam ettikleri bir uğrak yeri. İçeride sadece 4 masa bulunmasına aldırmayın, masalar dolu olsa da barda ya da öyle ortalıkta takılın ve içebileceğiniz kadar çok çeşidin tadına bakın! 

0 yorum:

Yorum Gönder