Antakya' da mezeye doyduk!

İnsanı uçası yoksa da uçuran ucuz uçuş kampanyalardan birine kapılıp biz de uzun zamandır arzulanan hafta sonu yeme turlarını başlatmaya karar verdik geçen bahar. Ilk durak bahar aylarında iç ısıtacağı tahmin edilmekle beraber Doğu Anadolu'nun mutfağıyla mıknatıs etkisi yapan ili Antakya idi.
Antakya'da geçirdiğimiz hafta sonu boyunca az zamanda çok ve büyük porsiyonlar tükettik. İlk gün otelde hafif kahvaltının ardından tabana kuvvet şehri dolaşmaya başladık.
Ilk adres "Uzun Çarşı" da ne ararsanız var. Mutlaka alınması gerekenler ise nar eksisi, tel kadayıf ile künefe peyniri, Defne yağı&sabunu ve tabii envai çeşit baharat. Çarşıda dolaşırken fırınlardan birinden yeni çıkmış Hatay simidini oracıkta yuvarlamak ya da kasaptan alacağınız kendi etinizi yine o fırında pişirtip yemek de mümkün.
Öğle yemeğinden önce biraz daha gezelim derseniz bizim gibi "Saint Pierre Kilisesi", "Ulu Cami"yi ziyaret edebilir ve akabinde artık kazınmaya başlayacak karnınızı ısrarla tavsiye edilen Harbiye'ye götürebilirsiniz. Harbiye, Antakya'nın 6 km dışında, Yayla Dağı'ndan vadiye doğru şarıl şarıl ve gürül gürül namelerle akışan şelaleler arasında, ağaçların gölgesinde enfes bir sayfiye yeri. Şelalelerin içine dizilmiş restaurantlardan gözümüze kestirdiğimize oturuyoruz. Birer porsiyon Alabalık, Tuzda tavuk ve tepsi kebabı ile ortaya da bir meze tabağı söylüyoruz. Hepsini çok beğeniyoruz ve bu ilk yemekle anlıyoruz ki Hatay'da kötü yemek diye bir şey mümkün değil.
Öğle yemeği için bir diğer alternatif ise Antakya merkezde bulunan ünlü Sultan Sofrası. 1990 yılından beri hizmet veren bu lokantada yurdumun en ilginç mutfaklarından biri olan Antakya mutfağına ait tüm yemeklerin çok lezzetli versiyonlarını tatmak mümkün. Hemen nehir kıyısındaki Sultan Sofrası aksam yemeği için de değerlendirilebilir. Ancak bizim gibi akşam yemeğinizi içki ile şenlendirmek isterseniz sizin için de doğru adres Hayşim Anadolu Restaurant olacaktır. Siz siz olun şehrin tek alkollü restoranının, tüm turistler ve şehrin önde gelenlerinin giyinip süslenip akın ettiği bir nokta olabileceğini hesaba katıp mutlaka rezervasyon yaptırın, bizim gibi kapıda yalvar yakar olmayın. Neyse ki biz de uzun dil dökmeler sonucu daha geç bir saat için kendimize bir masa bulabiliyoruz. Geniş mekanın sıcak atmosferinde masamıza yerleşir yerleşmez mezeleri seçmek üzere camlı tezgahın başına hareket ediyoruz. İnsanı kendinden geçiren Antakya mezeleri arasından seçim yapmak bile çok zor ama kaçırılmayacak tatlar; kekik salatası, zeytin salatası, biber yoğurtlama, cevizli biber, patlıcan salatası, çiğ köfte ve tabi ki humus! Bir de tazecik yöre otlarına eşlik eden katıklı ekmek...
Mezelerden sonra ana yemek yiyebilecek kadar yeriniz kaldıysa, mumbar dolması ve kabak borani mekanın spesiyalleri.
Ve ardından mutlu son, Antakya denince ilk akla gelen ve kesinlikle hiç bir yerde böylesini yiyemeyeceğiniz tek şey: KÜNEFE!

Gecenin sonunda kendinizi çatlayacak gibi hissetmeniz muhtemel. Hatta bu hissiyat ertesi güne de sarkabilir ve siz de bizim gibi Antakya lezzetlerinin dibine vuramadan İstanbul'un yolunu tutabilirsiniz. Dolayısıyla bu tecrübeden yararlanıp turu minimum 3 gün olarak kurgulayın, sonra pişman olmayın... 

0 yorum:

Yorum Gönder