Bu sayılır mı? Tam da emin değilim.. Hiçbirinizin, hatta hiçbirimizin bu ortamda bu yemekleri yiyebilme şansı yok bir daha. Ama topac olmak için de en güzel neden değil mi aslında?
Selin & Memocan çiftinin sonunda mürvetlerine erme yolunca attıkları bu adım şerefine başta Sevgili Selma teyzem olmak üzere tüm komşu ve akraba teyzelerin marifeterini gözler onune seren sofra, hem Selin'in kostumuyle uyumlu hem de lezzetli pasta ve pek tabi nişan çikolatası..
Hoşgeldiniz:)
Bu hikâye yeni başlamadı. "1”imizin 4100 gr.lık bir topaç olarak dünyaya geldiği güne kadar geri dönmeye gerek yoksa da bir miktar geriden başlayacağız. Zira ayaklarımıza ve ağzımıza üşenmeyip elimize üşenmekle alakalı sorunlarımız vardı. Sonra arşivdeki fotoları taramak ve her seferide o lezzetlere esir düştüğümüzü anlamak da zaman aldı. Eskilerden gelecektekilere bir lezzet yolculuğu boylece kayda alındı.
İki Topaç
Yediklerimiz
Takipçiler
- Amasra (1)
- Antakya (1)
- Antalya (1)
- Assos (1)
- Atina (1)
- Balık (5)
- Barcelona (4)
- Berlin (2)
- Bira (3)
- Burger (1)
- Cupcake (2)
- Çeşme (3)
- Çikolata (1)
- Datça (1)
- Dondurma (1)
- Ege Mutfağı (2)
- Gökçeada (1)
- Hamburger (1)
- İstanbul (5)
- İtalya (1)
- Kahvaltı (7)
- Kapadokya (1)
- kebap (5)
- Kokoreç (1)
- Krep (1)
- Kumru (1)
- künefe (1)
- Londra (3)
- Makarna (1)
- Mangal (2)
- Meksika (1)
- meze (2)
- Milano (1)
- Muffin (1)
- Ocakbaşı (1)
- Paris (1)
- Pazar (1)
- Pide (1)
- pizza (3)
- Polenezköy (1)
- Roma Dondurması (2)
- Salata (3)
- Sosis (1)
- Şarap (1)
- Tapas (2)
- yöresel yemekler (1)
- Zeytinyaglı (1)
İnsan stresten yiyemezmiş! Pehhh, külliyen yalan...
İstanbul'a pastırma yazı düşmüş o hafta sonu. Günler süren yağmurun ardından güneş yüzünü göstermekle kalmıyor, bir de insanın içini ısıtıyor. Havaya yakışır bir kasvette geçen haftanın ardından, bu güneşli güne yakışır bir kahvaltıyla hafta sonunu kutsamak gerekiyor.
Yorgun düşmüş bedenleri yataktan sokup almak ve güneşi görüp kendini sokağa atan istanbullu'nun arasından sıyrılıp karşıya geçmek ve Kadir kankamın yeni evini bulmak hayli zaman alıyor. Açlık başa vuruyor. Bu uzun yolculuk harika bir durakta noktalanıyor ki hepsine değiyor.
Maria'nın Bahcesi artık bir "Karşı İnsanı" olan Kadirciğimin buluşu. Aslında yeni bir mekan değil ama karşıya uzak kalan bizlerin haberi olamamış bu güne kadar.
Mekana girer girmez, o bahar sabahı tazeliğini hissediyor, ananemin bahçesine yıllar sonra geri dönüyorum.
Mekana adını veren Maria abla da bahcesinin bir kosesine kurulmuş türk kahvesini yudumluyor ve gurme dergileri karıştırıyor:)
Kahvaltı sofrasına ilk gelen, renkleri ve kokularıyla baş döndüren reçellerle dolu bir tabak. Sonra çeşit çeşit peynirler, bahceden domateas&salatalık, bahcenin yumurtası, cıtır çıtır ev böreği ve tazecik simit:)
Ananemin vitrininden kaçırılmış porselen tabaklarımızı dolduruyor hapur hupur yemeye koyuluyor, bu lezzetleri arılarla paylaşmaktan gocunmuyoruz.
Bu kallavi kahfaltıya fazlasıyla değecek bir hesap geliyor, ki zaten çayın son yudumunda yenisini getiren garson abi çok iyi bir bahşişi hakediyor.
Maria'nın bahçesindeki hikaye burada bitmemeli diyor bu hafta için de aksam yemeği rezervasyonu yaptırıyoruz. Kabak çiçeği dolması ve ege otları ile ilgili yorumlar cok yakında...
Maria'nın bahçesindeki hikaye burada bitmemeli diyor bu hafta için de aksam yemeği rezervasyonu yaptırıyoruz. Kabak çiçeği dolması ve ege otları ile ilgili yorumlar cok yakında...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)